Kategori: Sağlık

Çubuk sağlık haber

  • Çubuk’ta Örnek Seminer

    Çubuk’ta Örnek Seminer

     Çubuk’ta “Sağlıklı Beslenme ve Dumansız Hayat” semineri düzenlendi.

    Çubuk Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü tarafından toplumu sağlık konusunda bilgilendirme seminer ve toplantıları devam ediyor.

    Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezinde verilen seminere Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden, Sağlık İşleri Müdürü Bekir Kılıç, Eğitim Kültür ve Sosyal İşleri Müdürü Aysel Neşeli, Muharrem Kaleli İlköğretim Okulu Müdürü Mehmet Çelik, Çağdaş Tıp Merkezi Müdürü Emine Kuzu, öğretmenler ve çok sayıda veli katıldı.

    Göğüs Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Necmettin Demirci, Diyetisyen Fatma Nur Bingöl, Ersin Aslantür ve Fizik Tedavi Uzmanı Fatih Köseoğlu’nun konuşmacı olarak katıldığı seminerde, sağlıklı beslenmenin insan yaşamındaki önemi anlatıldı.

    Sigaraya bağlı hastalıklar konusunda bilgi veren göğüs hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Necmettin Demirci, özellikle sigara dumanından çocukları etkilendiğini belirterek, “Sigara başta akciğer kanseri olmak üzere gırtlak, yemek borusu, ağız boşluğu, yutak, idrar yolları, böbrek, pankreas, idrar kesesi, karaciğer, kan ve rahim ağzı kanseri görülme sıklığının artmasına neden olmaktadır. Akciğer kanserinin yüzde 90’ı sigaraya bağlıdır. Saydığımız tüm bu nedenlerden dolayı sigara kullanımından vazgeçilmelidir” dedi.

    Daha sonra konuşan katılımcılar da sağlıklı beslenme ve hastalıklar hakkında sırayla bilgi verdi.

  • İnternet Haber Sitemize Temsilciler Arıyoruz

    İnternet Haber Sitemize Temsilciler Arıyoruz

    Haber Sitemize Köy, Mahalle ve Sokak Temsilcisi Aranıyor. Haber sitemize köy, mahalle ve sokak temsilcisi aranıyor…

    Ankara Çubuk ilçesinin medya haber sitesine köy, mahalle ve sokak temsilcileri aranıyor.

    Yaşadığınız köy yada mahallenizden haberleri haber sitemizde yayınlayarak hem kendinizi tanıtın hem de yaşadığınız bölgenin sıkıntılarını çözün…

    Konuyla ilgilenen arkadaşların CV’lerini “Köy Temsilcisi” veya “Mahalle temsilcisi” konulu mesajla mufitonbasi_06@hotmail.com veya ankaraaksiyon@hotmail.com  adresine göndermeleri gerekmektedir.

    Tüm başvurular gizli tutulacaktır.

  • Çubuk’ta Sağlık Kuyruğu

    Çubuk’ta Sağlık Kuyruğu

    Çubuk’ta özel bir sağlık kuruluşunun verdiği ücretsiz sağlık hizmeti, ilçe halkının uzun kuyruklar oluşturmasına neden oluyor.

    Sabahın erken saatlerinde kuyruğa giren vatandaş sağlığının kıymetini bu kuyruktan sonra daha iyi anlıyor.  

    Kuyruk çilesini çekmek istemeyenlerin sağlığına dikkat etmesi öneriliyor.  

    Vücut ağrıları ve sağlık sorunları olan vatandaşlar özel masaj yataklarında eklem, bel, kol ve bacak gibi tedavilerini sürdürüyorlar.

  • Çubuk Aile Hekimleri Toplandı

    Çubuk Aile Hekimleri Toplandı
    Çubuk Belediye Başkanı Özden, ilçede görev yapan Aile Hekimleriyle Yemekte Bir Araya Gelerek Tanışma fırsatı buldular.
    Özel bir restoranda gerçekleşen istişare ve tanışma yemeğine, Çubuk’ta hizmete açılmış aile sağlığı merkezlerindeki görevli tüm hekimler katıldı.
    Çubuk Sağlık Grup Başkanı Dr. Ümit Hakan Erdağı ve Çubuk Aile Danışma ve Toplum Merkezi Müdürü Mehmet Ali Allaşoğlu’nun da eşlik ettiği buluşmada, ilçede bugüne kadar sürdürülen aile sağlığı hizmetleri ele alındı.
    Yemeğe katılan aile hekimleri önce tek tek kendilerini tanıtarak görev yaptıkları bölgeler hakkında bilgi verdiler. Daha sonra konuşan Çubuk Belediye Başkanı Lokman Özden, aile hekimliği uygulamasına geçilmesiyle birlikte her ailenin bir doktoru olduğunu dile getirerek, Türkiye’de son 8 yılda sağlık alanında devrim niteliğinde değişimler yaşandığını, muayene olmak için geceden hastanelerde sıraya giren insanların şimdi sağlık hizmetlerinin ayaklarına götürüldüğünü ifade etti.
    Toplantıda konuşan Çubuk Aile Danışma ve Toplum Merkezi Müdürü Mehmet Ali Allaşoğlu da, aile danışma ve toplum merkezi hakkında bilgiler vererek, zor durumda olan dezavantajlı kesimin mutlaka kendilerine yönlendirilmesini istedi.
    Toplantı için Başkan Özden’e teşekkür eden aile hekimleri ise, görevleri sırasında karşılaştıkları sorunları dile getirerek, hizmetleri daha iyiye taşıyacak önerilerde bulundular.

  • Çubuk’ta Termal Tesislerin Sağlık ve Tedavi Üzerine Dizayn Edilecek

    Çubuk’ta Termal Tesislerin Sağlık ve Tedavi Üzerine Dizayn Edilecek.

    Başkent Ankara’nın sağlık merkezi haline getirilmesini öngören AK Parti hükümeti, Etlik’te büyük bir devlet hastanesi inşa edecek. Projeyle yılda 5 milyon kişinin tedavi amacıyla Ankara’ya gelmesi öngörülüyor.

    Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan seçim beyannamesinde illere yönelik planlamalar dikkat çekerken, Ak Parti Ankara’yı sağlık sektörünün de başkenti yapmaya karar verdi. Türkiye’nin sağlık merkezi olması amacıyla Etlik’te dev bir devlet hastanesi kurulacak. Hastane Türkiye’nin tamamına hizmet verecek. Tedavi olmak amacıyla Ankara’ya yıllık 5 milyon kişinin gelmesi planlanıyor. Sağlık turizmi ile gelecek olan 5 milyon kişiyle birlikte Ankara’ya yıllık 10 milyon turistin gelmesi hedefleniyor. Ayrıca Ankara’nın hemen yanı başındaki ilçeleri olan Haymana, Ayaş, Kazan, Çubuk ve Kızılcahamam’da termal tesislerin tamamen sağlık ve tedavi üzerine dizayn edilmesi ve yeni modern tesislerin kurulması planlandı. Bu arada üniversitelerin önderliğinde tekno kentlerin kurulması, bilişim vadisi programının en büyüğünün Başkent’te gerçekleştirilmesi hedefleniyor.

    KONGRE MERKEZİ

    Ankara’ya 2 sene içinde çok büyük bir fuar merkezi yapılacak. Yılda 50 uluslararası, 50 ulusal kongrenin yapılacağı 5 bin ve 10 bin kişi kapasiteli iki kongre merkezi 250 bin metrekare alana kurulacak. Ankara, biyo teknolojinin de merkezi haline gelecek. Tohum ve hayvan ıslahı çalışmaları desteklenecek. Savunma sanayi üssü olarak da planlanan Ankara’da dünyanın ilk 100 sırasında bulunan şirketler arasına Başkent’ten firmalar da sokulacak. Bu çerçevede yılda 10 milyar dolarlık savunma sanayi ihracatı yapılması bekleniyor. Ankara Serbest Ticaret Merkezi kurularak 3 milyar dolarlık ihracat yapılacak. 2 yıl içinde 44 km’lik metro tamamlanacak, yapımı süren üç metro hattı da bitirilecek. Esenboğa ile şehir merkezi arasında raylı sistem kurulacak. Çubuk Çayı ve Ankara çayı islah edilerek Ankara’nın estetik güzelliği arttırılacak.

    Termal tesisler kurulacak

     Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçtiğimiz aylarda Etlik’te yapılması planlanan entegre sağlık tesisleri hakkında gazetecileri bilgilendirmişti. Proje çerçevesinde Ankara’nın yanı başındaki Ayaş, Haymana ve kazan gibi ilçelerde de tedavi amacıyla termal tesisler kurulması da hedefleniyor.

  • Çubuk’ta Bu Hastalığa Dikkat

    Çubuk’ta tularemi hastalığına dikkat.

     

    Bu yıl yağışların bol olması nedeniyle fare popülâsyonunda meydana gelen artışların yaşandığına dikkat çeken yetkililer, özellikle köylerde yaşayan vatandaşların tularemi hastalığına karşı önlem alması gerektiğini belirtti.

    Köy muhtarlarına çok büyük görevler düştüğünü vurgulayan yetkililer, kırsal kesimlerde bulunan içme ve kullanma sularında ait kaynak, kanal, boru ve depoların, bulaşmaları önleyecek şekilde ıslahının sağlanması, içme ve kullanma sularının klorlanması ile dezenfeksiyon işlemlerinde sürekliliğin sağlanmasına gibi önlemler alınmasını gerektiğini söyledi.

    Yetkililer, şunları kaydetti:

    “Tavşan Ateşi veya avcı hastalığı olarak da bilinen tularemi, Francisella tularensis adlı bakterinin yapmış olduğu bir hastalık. Tularemi hastalığı hasta hayvanların kirlettiği suların içilmesi, kullanılması veya bu sularla temas edilmesi ile bulaşabiliyor. Hastalık belirtileri, bakterinin alınmasından ortalama 3 5 gün sonra ortaya çıkıyor. Tularemi, çoğunlukla ani ateş, üşüme, titreme, baş ağrısı ve iştahsızlık gibi belirtilerle başlıyor. Bakterinin vücuda girdiği bölgelerde ise lenf bezlerinde şişmeler görülüyor. Genel olarak boğaz ağrısı ve boyunda şişlikler ya da göz kesesi iltihabı ile birlikte yine boyunda şişler oluşuyor” dedi.

    Kendisinde hastalık belirtilerini gören kişinin en yakın sağlık kuruluşuna müracaat etmesi gerektiğinin vurgulayan yetkililer, hastalığın antibiyotiklerle tedavi edilebilmekte olduğunu sözlerine ekledi.

  • Çubuk’ta Hırsızlık İddiası

    Çubuk’ta Bir Market ve Kahvehaneden Para Çaldığı İddia Edilen Kişi Tutuklandı.

    Edinilen bilgiye göre, Yıldırım Beyazıt Mahallesi Ankara Bulvarı’ndaki bir markete ve yanındaki kahvehaneye gece geç saatlerde giren M.D. (18), marketten 600 lira, kahvehaneden 150 lira çaldı. Dükkan sahiplerinin ihbarı üzerine harekete geçen polis, M.D’yi Cumhuriyet Mahallesi Arı Sokak’taki evinde parayla birlikte yakaladı. Emniyette verdiği ifadesinde marketin kepenklerini kırarak içeri girdiğini itiraf eden M.D, sorgusunun ardından çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.

  • Çubuk’ta Doğalgaz Çalışması Son Hız

    Çubuk’ta Y.Beyazıt Mahallesinde Doğalgaz Çalışmaları Başladı.

    Mahalle halkı çalışmaları memnuniyetle karşılıyor. Yıllar sonra doğalgazın heyecanını yaşayan mahalle sakinleri çalışmaları yerinde inceliyor. Evlerine doğal gaz tesisatı ve  kombi döşetme telaşına düşen mahalleliler, temiz ve doğa dostu doğalgaz ile tanışma fırsatı için gün sayıyor.

  • Başkent Ankara’nın Nüfusu Arttı

    Atılım Üniversitesi tarafından yapılan araştırmada, Çankaya ilçesinde eğitim düzeyi çok yüksek olan nüfusun giderek yaşlandığı belirlendi.

    Araştırmada, nüfusun yaş piramidinin neredeyse gelişmiş Batı ülkelerini andırdığı tespitinde bulunuldu.

    Atılım Üniversitesi ile Çankaya Belediyesi arasında imzalanan işbirliği protokolü çerçevesinde, Çankaya Belediyesi’nin kurumsal analizi konulu bir dizi araştırma yapıldı. Araştırmalar, öğretim elemanlarının yol göstericiliğinde, üniversite öğrencileri tarafından gerçekleştirildi. Çankaya Belediyesi’nin, 11 ayrı başlık altında incelendiği çalışma, üniversitenin Lisans Araştırma Programı ile de maddi olarak desteklendi. Araştırma’nın özet raporunda, Çankaya Belediyesi’nin hizmet vermekte olduğu Çankaya ilçesinin nüfus yapısının önemli bir dönüşümden geçtiği belirtildi. Eğitim düzeyi çok yüksek olan nüfusun giderek yaşlandığı kaydedilerek, “Özellikle 65 yaş üstü kadın nüfusun fazlalığı çarpıcıdır. Nüfusun yaş piramidi neredeyse gelişmiş Batı ülkelerini andırmaktadır.” denildi.

    Çalışma sonuçlarına göre, Çankaya ilçesinde 0-4 yaş arası 37 bin 909 kişi, 5-9 yaş arası 40 bin 705 kişi, 10-14 yaş arası 46 bin 30 kişi, 15-19 yaş arası 51 bin 435 kişi, 20-24 yaş arası 88 bin 337 kişi, 25-29 yaş arası 72 bin 476 kişi, 30-34 yaş arası 65 bin 451 kişi, 35-39 yaş arası 62 bin 507 kişi, 40-44 yaş arası 61 bin 712 kişi, 45-49 yaş arası 58 bin 596 kişi, 50-54 yaş arası 51 bin 720 kişi, 55-59 yaş arası 41 bin 764 kişi, 60-64 yaş arası 32 bin 990 kişi ve 65 yaş üstü 73 bin 398 kişi bulunuyor. İlçede, yükseköğretim mezunlarının oranı yüzde 24.3, okuma-yazma bilenlerin oranı yüzde 96.1. Çalışmada, “Bulguları incelediğimizde, yaklaşık 795 bin kişiden sadece 95 bin kişinin bir okul bitirmediğini görmekteyiz. Bu oranlama, Çankaya Belediyesi’nin eğitim seviyesinin yüksek olduğunu göstermektedir. Yükseköğretimi bitirenlerin çoğunluğu erkeklerde iken, bir okul bitirmeyen insanların çoğunluğu kadınlardan oluşmaktadır. Bunun sebepleri ise yaş ortalamasının yüksek oluşudur.” ifadelerine yer verildi. Çankaya, GSMH’DEN EN FAZLA PAY ALAN İLÇELERDEN BİRİ Çankaya’nın hala, Ankara’nın, Gayri Safi Milli Hasıla’dan en fazla pay alan ilçelerinden olduğuna dikkat çekilen çalışmada, “Buna rağmen çöküntüleşen kent merkezi ve gerileyen üretici hizmetler sebebiyle iktisadi faaliyetlerin hızını giderek kaybettiği bir ilçe olmaya başlamıştır. Bunda iktisadi faaliyetlerin genel olarak hizmet sektörüne dayalı olduğu Ankara ekonomisinin dinamikleri de etkilidir.” denildi. Çankaya Belediyesi’nin hizmet sunumunda; yaşlanan, beklenti düzeyi giderek Yükselen ama iktisadi faaliyetleri duraksayan bir ilçede hizmet sunmaya kendisini hazırlama zorunluluğu doğduğu belirtildi. Sosyal hizmetlere olan ihtiyacın artması, hizmet kalitesinin artmasının beklentiler arasında olduğu kaydedildi.

    TÜRK SİYASETİNİN SİMGE MEKANLARINDAN

    Araştırmada, Çankaya ilçesinin Türk siyasetinin simge mekanlarından olduğuna dikkat çekilerek, şunlar dile getirildi: “Son yıllarda bu siyasal nitelik giderek aşırılaşmıştır. Neredeyse Çankaya ile Keçiören, bu anlamda simge mekanlar olarak anılmaktadır. 2009 yerel seçimlerinde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, Çankaya’yı, kazanılması gereken bir hedef olarak göstermesi bu simgeselleşmenin doruk noktasıdır.”

    Çalışmanın özet raporunda, partinin belediye işleyişine müdahalesinin oldukça yüksek olduğuna dikkat çekilerek, “Bu sebeple Cumhuriyet Halk Partisi’nin işleyişindeki çalkantılar, belediyenin işleyişini de olumsuz etkilemektedir. Çankaya Belediyesi yönetimi ve örgütsel yapısı çok farklı yapı ve aktörlerin etki ve baskılarını azaltarak etkinliğe, verimliliğe ve dönüşüme odaklı bir örgütsel yapı oluşturmalıdır. Son yıllardaki örgütlenmeyi rasyonelleştirme çabaları bu anlamda önemlidir.” denildi.

    2009 YILINDA GELİRLER GİDERLERİ AŞTI

    Çalışmada, 2009 yerel seçimleri sonrasında Çankaya Belediyesi’nin Mali durumunda ciddi bir farklılaşma görüldüğü, son beş yılın verileri incelendiğinde, ilk defa 2009 yılından itibaren gelirlerin giderleri aştığı kaydedildi.

    HİZMET MEMNUNİYETİ DÜŞÜK AMA ARTIYOR

    Araştırmada, yapılan anketlerin genel olarak hizmet memnuniyetinin düşüklüğünü gösterdiği belirtildi. Çankaya Belediyesi’ne ilişkin olarak memnuniyetsizliğin en fazla bakım, onarım ve işletme konuları ile belediye çalışanlarının yurttaşlara karşı tavırlarında ortaya çıktığı kaydedildi.

    ARAŞTIRMAYLA İLGİLİ DİĞER BAZI İSTATİSTİKLER

    Çankaya’nın gece nüfusu 800 bin, gündüz nüfusu 2.5 milyona yaklaşıyor. Gündüzleri bütün Ankara Çankaya’ya akın ediyor. – Ankara’da 65 yaş üstü nüfus en fazla Çankaya’da bulunuyor. – Çankaya, Ankara’da Gayrisafi Milli Hasıla’dan en fazla pay alan ilçe. – Çankaya, hizmet sektöründe en fazla insanın çalıştığı ilçe (yaklaşık 300 bin)

    Çankaya ilçesi 41 bin hektar büyüklüğünde. Bu alanın yalnızca yüzde 30’u yerleşime uygun. – Son dönemde belediye meclisi kararlarının çoğunluğu yüzde 71 ile sosyal etkinlikler, eğitim ve imar ile ilgili. – Belediye meclis üyelerinin yüzde 62’si üniversite mezunu. – 2009 bütçesinin çoğunluğu gelirlerden oluşuyor. Belediye giderlerinde yüzde 60 azalma var. – Hizmetlerin sunumunda taşeronlaşma azalıyor. Taşeronlaşmada yüzde 40 oranında azalma var. – Son beş yılda yapılan açık ihalelerin yüzde 33’ü iptal edilmiş. İptal sebeplerinin başında yüzde 50 ile rekabet şartlarının oluşmaması geliyor. – Teknolojik altyapıya 1990’ların ortalarından beri ciddi yatırım yapılmamış. 2009’dan itibaren bilgi işlem yatırımlarında ve faaliyetlerinde yüzde 100’e varan artış var. – İletişimde sosyal medya etkin kullanılmaya başlanmış. – Yeni halkla ilişkiler yöntemleriyle ulaşılan yurttaşların sayısında yüzde 500’lere varan artışlar kaydedildi.

  • AB Heyeti Tikas Çubuk’a Geldi

    Çubuk İlçe Tarım Müdürlüğü Tarafından Yürütülen Tarımsal İşletmeler Kayıt Sistemi (Tikas) Çalışmalarını Kontrol Etmek İçin Avrupa Birliği’nden (Ab) Bir Heyet Çubuk’a Gelerek İncelemelerde Bulundu.

    İlçe Tarım Müdürü Cengiz Akbayrak, TİKAS’ın istikrarlı ve sürdürülebilir tarım politikalarının üretilerek tek sistem üzerinden kontrol ve denetiminin sağlanması amacıyla kurulduğunu ve AB ile ortaklaşa yürütülen bir çalışma olduğunu belirtti.

    Heyetin ilçede ve sistem üzerinde incelemelerde bulunduklarını anlatan Akbayrak, şunları kaydetti:

    “Ülkemizdeki mevcut sistemlerin TİKAS ile ilişkilendirilmesi amaçlanıyor. Ayrıca TİKAS ile işletme verimliliğini artıracak destekleme kriterlerinin belirlenmesi, üretim yöntemleri ile yetiştiriciliğin planlı tarım modeline dönüştürülmesi, istikrarlı ve sürdürülebilir tarım politikalarının üretilerek tek sistem üzerinden kontrol ve denetiminin sağlanması amaçlanmaktadır. TİKAS Avrupa Birliği ile ortaklaşa yürütülen bir projedir. Projeye AB ekonomik anlamda destek vermektedir. İlçemizde Ankara’da ve Türkiye’de bu projeyi uygulayan örnek bir bölge olarak gösterildiği için heyet ilçemize gelmiştir. Bu nedenle heyet ilk önce müdürlüğümüzde ve ardından Taşpınar Mahallemizde yapılan çalışmaları yerinde incelediler” dedi.

  • “Çubuk’tan Esintiler” Karma Resim Sergisine Davet

    “10-15 OCAK 2011 Tarihinde Düzenleyeceğimiz ‘Çubuk’tan Esintiler’ Karma Resim Sergisine tüm Ankaralılar davetli.

     “Türkiye Cumhuriyetinin Başkenti Ankara’nın Metropol ilçesi olan Çubuk, medeniyetlere beşiklik etmiş, adını tarihten almış, tarihlere ev sahipliği yapmış olup, doğal güzelliği ve zengin ekonomik değerleri ile de Ankara’nın parlayan yıldızı olma yolunda hızla ilerleyen bir kenttir”

    “Sanata ve ilçemizde yetişen, ilçemizde yaşayan sanatçılarımıza destek olmak amacı ile düzenlediğimiz ‘Çubuk’tan Esintiler’ isimli karma resim sergimizde sizleri de aramızda görmek bizleri mutlu eder”

    Tarih     : 10 Ocak 2011, Pazartesi

    Saat       : 18:30 – Açılış (Kokteyl)

    Yer         : Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü

                    Ceyhun Atıf Kansu Caddesi No: 122 Balgat – Ankara

  • Yıldırım Beyazıd ve Timur Yazışmaları Ankara Savaşına Engel Olamadı

    Yıldırım Beyazıd ve Timur Yazışmaları Ankara Savaşına Engel Olamadı

    Ankara Savaşı, Timur’la Yıldırım Bayezid arasında 1402’de Ankara’ya 20 km. yakınlıktaki Çubuk Ovasında olmuştur. Savaş olmadan önce Timur, Yıldırım Bayezid’e dört mektup göndermiş, Yıldırım Bayezid dört mektupla ona cevap vermiştir. Ancak bu yazışmalar savaşı önleyememiştir. Savaşın galibi Timur olmuş, Yıldırım Bayezid esir düşmüştür.

    Bu dört mektup ve cevaplarının Türkçe suretleri, Konya Belediyesi Koyunoğlu Kütüphanesi nr. 13435’de kayıtlı olan el yazması Münşeât ve Mükâtabât-ı Sultâniye mecmuasında mevcuttur.  İlk kez bu dört mektup ve cevapların özgün metinleri transkripsiyonlu olarak verilmiştir.

    I. Mektup ve Cevabında

    Timur; Yıldırım Bayezid’e yazdığı birinci mektubunda özetle; “…Kara Yusuf ile Bağdat Sultanı olan Ahmed Celâyir’in, Osmanlı idaresine sığınma taleplerini kabul etmemesini, bu iki kişiyi yakalayıp aileleri ile birlikte ya kendisine teslim edilmesini, veya öldürülmelerini, ya da ülke sınırları dışına çıkarılmaları…” gibi alternatif tekliflerini iletmiştir.

    Yıldırım Bayezid; Timur’un bu gibi isteklerini emr-i vâki saymış, muhtemelen kendisine iltica edenlerin kışkırtmaları ve onun daha önceki Sivas kuşatması da dahil, Osmanlıya karşı beslediği istilâ planları sebebiyle çok sert ve hakaret edici cevabî mektubunda ; “…Ey ihtiyar köpek, tekfurdan daha şiddetli kafirsin.mektubunda bizi korkutmak ve hile ile kandırmak istemişsin. Osmanlı sultanlarını Acem padişahlarına benzetme. Osmanlı askerleri de, ne Kıpçak ülkesi Tatarı gibi sıradan insanlar, ne de Hint toplulukları gibi başı boş, sere serpe avare kalabalıklar değildirler. Osmanlı askerleri, Irak ve Horasan askerleri gibi hamiyetsiz ve perişan olmayacak kadar onurlu askerlerdir. Yine sen, Osmanlı askerlerini Şam ve Haleb(Memlûk) askerlerine de benzetmeyesin…” şeklinde ifadeler kullanmıştır. Yukarıda mektup içerisinde anılan tüm bu ülkeler, Timur’a mağlup olmuş yerler olduğu için, Yıldırım Bayezid buraları kötü birer örnek olarak Timur’a göstermek istemiştir. Ayrıca Yıldırım’ın mektubunda adları geçen İslam ülkelerinde Timur’un, çok sayıda Müslümanı öldürdüğü ve şehirlerini harab ettiği kaydedilmektedir ki, bu durumu Timur da söylemekte bir beis görmemiştir. Böylesine bir âkibete uğramak istemeyen Yıldırım Bayeazid, işi savaş yoluyla bitirmek istemiş olacak ki ona yazdığı cevabında; “…bu mektup eline geçtikten sonra savaş meydanına her kim ki gelmeyip kaçarsa, onun eşi üç talakla kendisinden boş olsun…” diyerek, Timur’u savaş meydanına davet etmiş, gözdağı vermiştir.

    II. Mektup ve Cevabında

    Karşılıklı yazılan bu sert ve aşağılayıcı ilk mektuplardan sonra, taraflar daha temkinli olmayı yeğlemiş olmalı ki daha sonra yazacakları mektuplarda üslûplarını yumuşatmayı tercih ettiklerini görüyoruz. Şöyle ki; Timur; “…Sen kendini Allah yolunda cihad eden, bizi ise haksız yere kan döken bir kâfir ve beni yeni yetme bir savaşçı saymışsın. Bil ki, ben kırk yıla yakın bir süredir nefsimi cihada adamışım. Bu cihatlar sonunda kaleler ve ülkeler feth ederek, beldeleri kurtarmakla meşgulüm. Kaldı ki bu halim, dünden daha açık ve kesindir. Bu mücadeleler esnasında, çok sayıda kişi bize itaat etmiş ve yolumuzda canlarını feda etmiştir. Siz niçin bize hizmet etmekten kaçıyor, sevgi göster miyorsunuz? Hem yaşça da senden büyük durumdayım. Bu güne kadar hangi tarafa gittiysem, kısa sürede orayı ele geçirdim. Sivas’ı da kısa zamanda elde ettim. Sen Malatya’yı muhasara ettin, dört ay elde edemedin ve geri dönmek zorunda kaldın. Sinop Kale’sini ne zamandan beridir elde edemedin. Mektubundaki gibi tehdit ve gurura kapılma, akıl yolundan uzak sözlere cesaret etme. Kaldı ki Sivas’ta ele geçirdiğim adamlarınızdan durumunu anlamış haldeyim. Dolayısıyla pek çok Müslümanı rencide etmek, han ve mallarını harab etmek uygun görülmemiştir. Bu sebeptendir ki, güzel cevap vermeyi yüksek bir iş olarak bil, ülkeni harap etmekten kurtarmış olursun. Bizimle anlaşma yoluna döner, özür dileyen bir ifade ile cevap verirsen, aramızda dostluk ve sevgi olur. Böylece Frenk kâfirine fırsat vermemiş olur, biz de, Sivas’tan çekilerek geri döneriz. Bizim niyetimiz ve meylimiz sizi zayıf düşürerek meşgul etmek, böylece kefere dinine yardım etmek değildir. Bizi ve askerimizi kâfir, dinsiz, sapık itikatlı mezhep sahibi ve çirkin âdetleri bulunmakla itham etme. Bizim askerimiz babadan ataya Müslüman ve Müslüman çocuklarıdır. Niçin hidâyete layık olmasınlar? Kaldı ki, Osmanlı’nın askerleri çoğunlukla kâfirlerden devşirme olduğu açıktır. Davamız cihangirlik olup, saltanatımız adına hutbeler okunmaktadır, sikkeler basılıdır. Müslümanların ûlü’l-emri olduğumuzda şüphe yoktur. Bizim soyumuz, İlhân-ı Âlişân’a ulaşmaktadır. Eğer samimi selâmınızla beraber iyi ifadeler içeren mektubunuz gelirse, her iki taraf arasında yumuşama ve sevgi peyda olur. Aksi halde kılıç ortaya çıkınca, kaleme yer kalmaz ve’s-selâm…”ifadelerini içeren ikinci mektubunu Yıldırım Bayezid’e göndermiştir.

    Yıldırım Bayezid; “…Zamanın cihan sultanı olan Timur-i Köregen (Damat), Sivas’a gelip yerleşmeyi, bizim Tebrîz’e yöneldiğimize benzeterek tuhaf kıyaslamada bulunmuşsun. Kaldı ki biz, Kefe’den Şirvan’a varıp, o ülkeye asker çıkarsak, kim mani olabilir? Kıpçak halkı sizden bıkıp usandığı için bizimle beraber olmayı tercih etmektedir. Malatya ve Sinop hususundaki iddianız da doğru değildir. Bazı sebeplerden dolayı muhasaradan vazgeçilmiştir. Yoksa bizim askerimizin azlığı veya sizin askerinizin çokluğundan dolayı olmamıştır. Kastamonu ve Karaman hakimlerinin inatları ve o sırada fırsat bulup, bazı vilâyetlerimize saldırmaları, bizim Malatya ve Sinop’taki muhasarayı kaldırmamızı zaruri kılmıştır…” dedikten sonra mektubuna devamla; “…İyi bil ki, atam Ertuğrul Han üç yüz kadar gazisiyle beraber, Hülâgû Tatar’ından onbin Tatar’a vurup, Alâeddin Keykubât’a galip gelenleri mağlup etmiştir. Bundan sonra devlet idâre etme şerefine nâil olmuş, hil‘at kendisine verilerek, Allâh’ın lutfu ile Âl-i Selçûk’un yerine idareyi elde tutması isyân ve baş kaldırma ile olmamıştır. Osman Bey’in ilk culûsundan itibaren, dört tarafında bulunan kâfirlerle gece-gündüz iki yüzbinden fazla askeriyle cihat etmiştir. Bu saltanat yıldızımız bugün dördüncü tabakaya erişmiş ve şimdiye kadar fethettiğimiz kale ve kasabaların sayısı geçmiş sultanların hayalinden geçmesi dahi mümkün olmamıştır…” sözleriyle Osmanlı saltanatının tarihî seyrini açıkladıktan sonra, Osmanlının iktidar amacını şu ifadelerle duyurmaya çalışmıştır;“…Bizim nazarımızda; dünya ve içindekilerin kıymeti, Allah yolunda cihat etmenin yanında saman çöpü kadar değeri yoktur. Osmanlı askerine Abdullâh oğlu demekten fazlasıyla zevk duyarız. Çünkü bütün sahâbe-i kirâmın ataları kâfir iken, kendileri Müslüman oldular. Böyle müslüman olanlar, insafı olmayan müslüman-zâdelerden çok çok üstündürler…” şeklinde dinî kanaatini ifade etmiştir. Timur’un istila ettiği İslam ülkelerinde yaptıklarını tasvip etmeyerek; “…Siz Sivas’ı harap idüp, ehl-i İslâm’ın ırzını pâyimâl etdükten sonra ne denile bilir ki! Siz, ilk suçlamayı kendinizden gidermeye uğraşıyorsunuz. Arapça ve Farsça gelen mektuplarınızda sertlik, kabalık, kibir ve gururdan başka bir nesne yoktu. Âl-i Osman, hile ile ülkeleri kendisine mülk edinmemiştir. Mektuplarımız akıllı devlet erkânımızla yapılan istişâreler sonrası yazılmıştır…” tepkisini göstermiştir. Görüldüğü gibi Yıldırım Bayezid, Timur’dan gelen ikinci mektuba, iltifat gösteren diplomatik bir üslûpla cevap vermiştir. Timur’un İslâm âleminin liderliğini temsil edemeyeceğini belirtirken, Osmanlı Sultanları, liyâkat ve meşru yollarla iktidarı elinde bulundurdukları ve tek gayeleri, Allâh yolunda cihat etmek olduğu, mal ve arazi elde etmek gibi dünyevî emeller peşinde koşmak olmadığını özellikle belirtmiştir. Ayrıca Osmanlı ordusu, fethettiği ülkelerde Timur’un yaptığı gibi yıkıp yakarak harap etmediklerini de söyleyerek onu, Osmanlı idaresi altındaki yerlere saldırıda bulunma düşüncesinden vazgeçirmeye çalışmıştır.

    Timur’a yazılan ilk cevap niteliğindeki mektupta, Yıldırım Bayezid’in ağır ifadeler kullanmaya, onun ilk mektubundaki sert ve kaba sözlerinin yol açtığını izah ederken, ikinci cevap niteliğindeki mektupta Yıldırım Bayezid yumuşak bir ifade ile meseleyi hal etmeye çalıştığı anlaşılmaktadır. Çünkü Timur, Anadolu’ya bu seferden önce geldiğinde verdiği zararı Yıldırım Bayezid çok iyi bilmektedir. Timur’u engellemek için onun psikolojisini bozmak ve vazgeçirmek niyetinde olduğu açıktır. Ancak, Bayezid’in yazdığı ağır ifadeler, ona karşı duyduğu öfkenin mektuba yansımasıdır. Zira, Sivas’ın ilk defa Timur tarafından tahrip edilmesi ve Yıldırım Bayezid’in oğlu Ertuğrul’un öldürülmesi sonrasında, Bayezid’in “Çal çoban çal, Ertuğrul gibi oğlun mu öldü, Sivas gibi kalen mi yıkıldı.”  dizelerini söylemiş olması, onu ne derece üzdüğünü göstermektedir.

    III. Mektup ve Cevabında

    Yıldırım Bayezid’den alınan ikinci cevabın ardında;

    Timur; “…Sungur Çavuş ve Hacı Bayezid ile gönderdiğimiz haberler doğrudur. Sizin küffârla savaştığınızı biliyoruz. Bu tarafta Gürcü kâfirlerle biz savaşıyoruz. Hem siz hem de bizler bu konuda mutluyuz. Bu durumun sayısız faydaları her iki tarafa  olmaktadır. Yazdıklarımızda zerre kadar şaibe ve şüphe olamaz. Antlaşma kararı olursa, Mısır’la aramızda olanlardan ıslâh edici olunması isteğiniz uygun görülmemiştir. Çünkü ölen eski Mısır Vâlisi, elçilerimizden Irak ve Acem’in büyük saygı duyduğu Bahaddin Savcı’yı haksız yere öldürdü. Yine uzun süredir hapsettiği Gönültaş’ı serbest bırakması için elçi gönderdiğim halde isteğimi yerine getirmedi ve o günahsızı hiç endişe duymadan katletti. Biz Şam ve Haleb’e geldiğimizde, Mısır’da Hacı adındaki elçileri gelip haps olunan Otlamış’ı Haleb’e gönderelim dediler. Fakat bu sözün de aksini yaptılar.” Timur, Osmanlı sultanının Memlüklerle irtibat kurmasına, bağları kuvvetlendirmesine vesile olacak faaliyetlerden rahatsız olduğunu ve Yıldırım Bayezid’in muhtemelen elçileri vasıtasıyla sözlü olarak Mısır Valisi olan kişi hakkında akrabalık ve kutsal mekanlara idarecilik yapmış olması, Timur ile Yıldırım Bayezid arasında arabuluculukta bulunmasına itiraz edip, rıza göstermeyerek; “…Senin, şimdi Mısır Vâlisi olan kimseye oğlumuzdur demeni uygun görmedik. Onu Sultânu’l-Harameyn elkâbıyla anmanız doğru olmaz. Belki Mücâvirü’l-Harameyn demeye lâyık değillerdir…” tepkisini bildirmiştir. Ancak Yıldırım Bayezid’in göndermiş olduğu önceki mektubu incelendiğinde Memlük Sultanı için yukarıdaki ifadeleri kullanmadığını görüyoruz. Acaba Karaman Beyliğine ait bazı kimselerin Osmanlı elçilerini ele geçirip, gönderilen mektuptaki ifadeleri değiştirdiklerine dair Bayezid’in kast ettiği hadise bu sırada olmuş olabilir mi, sorusu akla gelebilir. Timur mektubuna devamla; “…Bize dost olmayanı, kendinize yakın ve sevdiklerinize dahil etmeyiniz. Saltanat işleri nezâkete bağlıdır. Dikkat edilecek yönleri çoktur…”  şeklinde tavsiye ve isteklerini dile getirmiş, “…Ahmed Celâyir şimdi Bağdat yakınlarına gelmiş, biz de oraya asker göndermişiz. Tekrar size taraf kaçar gelirse sahip çıkmayıp, bilâkis yakalayıp bize teslim etmeniz sizden isteğimizdir. Erzincan’a varıp, yerleri tahrip için şimdilik serhadda durularak elçilerinizin gelmesini beklemekteyiz…” şeklinde düşüncelerini Yıldırım Bayezid’e iletmiştir.

    Yıldırım Bayezid; Timur’un mektuplarında yer alan isteklerini kabul etmeyerek, onu kendi atası olan Hülâgu’nun sergilediği tutuma davet etmiş, Osmanlı ülkesine sığınan Bağdat Sultanı Ahmet Celâyir ile Kara Yusuf’u teslim alma arzusundan vazgeçmesi için; “…Mısır hakimi ile aranızda geçen olaylardan dolayı bizim niyyetimizi doğru anlamamışsınız. Biz arzu etsek Mısır’ı feth etmeye her zaman kadiriz. Ahmet Celâyir tekrar geri Osmanlı topraklarına gelirse, Kara Yusuf ile birlikte ikisini size teslim etmemi istemişsiniz. Biliyorsunuz ki Hûlâgu Dârü’s-Selâm’ı alıp İran’ın çoğunu eline geçirdiği sırada, halifenin amcası çocuklarından bir iki kişi Mısır’a Kâhire Vâlisi Baybars’a sığındılar ve onun himayesine girdiler. Hülâgu’nun Bağdat Vâlisi olan Karaboğa Noyan, Baybars’la cenk ettiler. Halifenin amcasını Mısır askeri sanıp, orada şehit ettiler. Kaçanlar şimdiye kadar Kâhire’de kaldı ve Hülâgû Han onları geri istemedi ve takip de etmedi. Şimdi bu dostunuz feleğin tokadını yemiş bir iki kişiyi himaye etmekle hatırınızı kıracak bir durum olamaz. Zira Hülâgû böylesine cüz’i şeylerden vaz geçmiştir. Muradımız Sivas ve çevresinden elinizi çekmenizdir. Bunu yerine getirmeniz güzel bir işaretinizin gereği olduğu anlaşılacaktır. Ancak her hâlde Allah’ın takdirinden kaçılmaz ve bizim kimseden korkumuz yoktur…” şeklindeki düşüncelerini bildirmiştir. Timur, Yıldırım Bayezid ile savaşa girmenin riskli olabileceği husussunda tereddüte düşmüş, elçiler vasıtasıyla savaş yapmadan amacına ulaşma yoluna gitmiştir. Diğer taraftan Yıldırım Bayezid, onun isteklerini yerine getirmekle, otoritesinin sarsılacağı, tarafında yer alan kimselerin Osmanlı idaresine güvenlerinin kalmayacağı ve Osmanlı geleneğine ters düşen “Kendisine sığınan kimseyi düşmanına teslim etmek” durumda olmak istemediği için Timur’a olumlu cevap vermediği anlaşılıyor.

    IV. Mektup ve Cevabında

    Karşılıklı yazılan mektupların en sonuncusunda Timur’un, Osmanlı idaresinden birkaç kale ve şehrin kendisine teslim edilmesi gibi kabulü mümkün olmayacak yeni şartları da ilave ederek, savaş niyetini daha açıkça belirttiği görülmektedir. Hatta mektuplarda geçmeyen, ancak bazı tarih araştırmalarında rastladığımız “Timur, Yıldırım Bayezid’den oğullarından birini kendisine rehin bırakması” isteğinde de bulunduğunu kaydetmişlerdir.

    Timur; “…Şimdiye kadar sulh için çalıştım ve nihayet Sivas’a gelmem söz konusu oldu. Kâfire fırsat vermemek, İslam diyarlarını harap etmekten endişe edip, Şam tarafına giderek Mısır azizinden intikamımızı aldık. Sizin hasta olduğunuz hususu ağızlarda dolaşırken, biz bunu fırsat bilip dikkate almadık. Ancak siz fırsat bulunca bize bağlı olan Erzincan’a gelip valimizi rencide ettiniz. Adamımız olan Taharten(Muttaharten) sulhu sağlamak için sizin pişman olduğunuzu bize yazmıştır. Biz de güvendik ve sulh için antlaşmaya varılacağı umuduyla birkaç kez mektuplar gönderdik. Ama siz gittikçe artan bir katı tutum içerisinde oldunuz. Tâ ki biz ve askerimiz için kâfir ve kâfirden daha eşed kâfirlerdir demeniz sözü her yerde söylenir olmaya başladı. Elçileriniz olan Sungur ve Ahmed adamlarınız uzun süredir yanımızdadırlar. İslamlığımızı ve inancımızı biliyorlar. Hedefimiz Kefe ve Kırım yönüne iken, Şirvan’dan geri dönüp tekrar Erzincan’dan o tarafa varmak icap etti. Semerkand’da bulunan oğlum Muîneddin Muhammed Sultan Bahadır da askeri ile birlikte bana katılacaktır. İsteğimiz Erzincan’a varmadan ve askerimiz şehirlerinize girmeden önce Sivas, Malatya, Elbistan, Erzincan ve Kemâh’ın bize bırakıldığını sağlam bir ahit-nâme ile bildirmenizdir. Sulha muhalif değilim ve bağlıyım. Bu sulhun bir sûretini Mekke-i Mükerreme’de Bâbü’l-Harâm’da kapalı muhafaza olunsun ki, kimin bu sulha uyup uymadığı ortaya çıksın. Bu mektup Sungur, Ahmed ve Hacı Bayezid ile gönderildi.”

    Yıldırım Bayezid; savaşın olmaması için Timur’u ikna edebilecek bazı durumları açıklamayı uygun görmüş, antlaşmaya razı olduğu, belki de bazı ön şartlarını kabul edebileceği intibaını vermek isteyerek; “…Timûr-i köregen hazretleri, ilgi uyandıran antlaşmaya dair mektubunuz, ben Sivas’a geldikten sonra ulaştı. Ben bu sırada antlaşma hazırlığı içerisinde bulunuyordum ki; Nâgâh(vakitsiz saatte) sulha muhalif bir başka mektup Karaman fesatları elinden orduyu humâyûnumuza erişti ve antlaşmanın gecikmesine sebep oldu. Devlet erkânımızdan akıllı kişiler bu durumu şöyle değerlendirdiler. İkinci mektup ilk karışık dönem sürecinde yazılarak elçi ile gönderildi. Karaman topluluğu ki eskiden beri ocağımızın düşmanı olmuşlardır, bunlar elçimizi öldürüp, fitne iyice ayyuka çıkıncaya kadar mektubu sakladılar. Musâlaha olacağı ihtimâlini görünce, bu kez bazı rezilleri üzerimize gönderip bizi şüpheye düşürmüşlerdir. Rezillerin eline düşen mektubun gecikmesinin sebebi dahi biz olmadığımız hususu malumunuzdur. Bu durumu yaltaklanma olarak görürseniz hayır, asla düşmandan yüz çevirmek âdetimizden değildir. Sulh ve cengin cezası ve mükâfatı buna sebep olan tarafa aittir. Eğer bir kimse fitneye sebep olursa, Allah’u Teâlâ onun cezasını versin…”

    Dr. Abdurrahman Daş Fırat Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Araştırma Görevlisi